Gezgin Ruh Hali

Ben lisedeyken babamın evde olduğunu, yankılanan CNN sesinden anlardınız. CNN açıksa, babam evdedir, babam evdeyse, CNN açıktır. O zamanlar CNN’de benim de müptelası olduğum bir gezi programı vardı. Her hafta dünyanın farklı bir yerinden yayın yapar, şehirleri, ülkeleri tanıtırlardı. Hayalim buydu – programı o yüzden izliyordum. Büyüdüğüm zaman dünyayı gezen, sabah uyandığında gözlerini açıp bir an “Ben hangi ülkedeyim?” diye düşünen o insan olacaktım ben.

Oldum da – meslek hayatımın ilk yarısında öyle bir işim oldu ki, bir değil, birçok sabah uyanıp “Ben hangi ülkedeyim?” diye düşündüm gerçekten. Sayesinde haftada 2-3 ülke dolaştığım yoğun ama keyifli, gurur duyduğum bir işim, yüzümü biraz daha fazla görebilmek için her seferinde beni havaalanına bırakıp karşılamakta ısrar eden, kendisine “Havaş” lakabını yakıştırmış anlayışlı bir eşim vardı. İçimdeki gezginin açlığını o dönemde işim besliyordu. Sürekli yeni yerler görüyor, farklı kültürlerle tanışıyordum.

Meslek hayatımın ikinci yarısında kurumsal hayattan uzaklaşıp yaşam amacım olan psikoloji alanına geri döndüm. Ama içimdeki gezgin hiç susmadı. Onu doyurmak alışkanlık olmuştu bir kere – zaman ve bütçe isteyen bir alışkanlık!

Ben de kredi kartı mil programlarının aktif kullanıcısı oldum; biriken millerle dünyayı gezmeye kaldığım yerden devam ettim. Yeni bir ülkeden döndüğüm zaman kendimi daha mutlu, daha olumlu, daha enerjik, hayata daha bağlı hissediyorum. Seyahat etmek harcadıkça bizi zenginleştiren tek eylem derler ya! Gittiğim yeni ülkelerin, tanıştığım yeni kültürlerin beni değiştirdiğini, geliştirdiğini hissederim hep.

Sadece dünyayı değil, kendinizi de daha iyi tanıyorsunuz bu süreçte. Eskiden seyahate çıkmadan önce her aktivitemi, her anımı planlar öyle yola çıkardım. Tabii hala bir ön araştırma yapıyorum ama artık seyahatlerde programsız yaşamanın beni daha mutlu ettiğini fark ettim mesela. Zaten çok seyahat edince her zaman herşey planladığınız gibi de gitmiyor. Buna da alışıyorsunuz. Hava durumu, rötar, güvenlik gibi birçok sebeple planlarınız aksadığı zaman hemen duruma adapte olup yeni bir plan yapmayı öğreniyorsunuz. Araştırmalar, bu durumun özellikle hayatımızdaki küçük olumsuzluklara takılma olasılığımızı düşürdüğünü ve kendimizi daha mutlu hissetmemizi sağladığını gösteriyor.

Özellikle turistik merkezlerden uzaklaşıp o yörede yaşayan insanların hayatlarından kesitler görmeye çalıştıkça kendinizi başkalarının yerine koymanız da kolaylaşmaya başlıyor. Daha anlayışlı oluyorsunuz. Farklı coğrafi bölgelerin tarihi, ekonomik, kültürel geçmişlerini öğrendikçe, gözlemledikçe, davranış farklılıklarını da daha iyi anlayabiliyorsunuz.

Hostes, otel görevlisi, taksi şoförü, garson, rehber ve hatta başka gezginlerle yolunuz kesişiyor, bilgi alışverişinde bulunma fırsatı yakalıyorsunuz. Normal şartlarda tanıma fırsatı bulamayacağınız insanlarla tanışıyor, bambaşka hayatların penceresinden bakma şansını yakalıyorsunuz.

Seyahatlerde, insanlar için tek bir doğru olmayabileceğini, faklı bakış açılarının nerelerden kaynaklanabildiğini, görüşlerin nasıl ve neden ayrıştığını yaşayarak öğreniyorsunuz. Bazen de çok farklı görünen olguların özünde benzerlikler taşıyabildiğini.

Takip ettiğim “Yolculuk Terapisi” adında bir online platform var. İlk gördüğüm günden beri adı çok hoşuma gitmiştir – çünkü benim için yolculuk gerçekten bir terapi.

Mesela insana uzaktayken neleri özlediğini, neleri düşündüğünü, nelerin aklına bile gelmediğini fark ettiriyor. Alışkanlıklarınızın dışına çıktığınızda neler yapabileceğinizi, neler yapamayacağınızı görüyorsunuz. Hayatınıza uzaklardan baktığınızda, sahip olduklarınıza da farklı bir gözle bakabiliyorsunuz – nelerden memnun olduğunuza, neleri değiştirmek istediğinize. Kendimizi tanımanın hızlandırılmış bir yolu. Öncelikleriniz değişiyor bazen. Bazen de değerleriniz. Konfor alanınızın dışına adım attığınızda, özellikle de hayatınızdaki insanlara bakış açınız değişiyor – bazen olumluya doğru, bazen olumsuza. Aynen terapi ortamında olduğu gibi.

Peter Adler, kültürlerarası deneyimlerin kişilik ve kimlik değişimine yol açtığını söyler araştırmalarında.

Daha güncel araştırmalar, öğrenci değişim programlarıyla yurt dışında okuma fırsatı elde eden öğrencilerin dünya görüşlerinin değiştiğini, bu öğrencilerin kişilerarası ilişkilerinin de geliştiğini ortaya koyuyor.

Özellikle yurt dışında yaşama deneyiminin yol açtığı fiziksel, bilişsel ve duygusal değişimlerin boyutu, araştırmalarda dikkat çekiyor.

Seyahat etmenin çocuklara da iyi geldiğini düşünüyorum. Küçük kızım doğduğunda zaten Baby TV, Disney Junior gibi kanallar artık televizyonlarda vardı ama büyük kızım doğduğunda okuduğumuz kitapları, izlediğimiz DVD’leri gittikçe yurt dışından almaya çalışıyordum – amacım onun farklı ırk ve kültürlerin varlığına erken yaşta alışmasıydı. Onunla çıktığımız ilk yurt dışı seyahatinde zenci bir şöförün onu kucağına alıp minibüse bindirmesine, çekik gözlü bir garsonun yemeğini getirmesine hiç tepki vermemesi beni nasıl mutlu etmişti anlatamam! Şimdi de en güçlü özelliklerinden biridir adaptasyon becerisi.

Bizim evde dünya küresi hep ortadadır. Bir şehrin bahsi geçtiğinde İstanbul’dan kaç saat uçuş mesafesinde olduğuna bakılır. Uçuş mesafesine göre çocuklar gidip gitmeyeceklerini değil de, kaç yaşında gideceklerini konuşurlar. Seyahatlerimden kalan bozuk paraları biriktirdiğim kavanoz dökülür ve o ülkelerin paraları araştırılır. Onlar yanımda olmadan yeni bir yere gidersem söz alırlar benden onları da bir gün götürmem için. Anlayacağınız iki küçük gezgin daha var bizim evde şimdiden.

Can Yücel’in söylediği gibi, aramızdaki en uzak mesafe coğrafi mesafe olsa keşke. Hayat çok daha kolay olurdu…

“En uzak mesafe ne Afrika’dır,

Ne Çin,

Ne Hindistan,

Ne seyyareler

Ne de yıldızlı geceleri

Işıldayan…

En uzak mesafe iki kafa arasındaki

Mesafedir.

Birbirini

Anlamayan…”

Can Yücel

Dunya