Hangisi daha iyi? Hangisi daha kötü?
Boşanmanın üç temel boyutu var: Hukuksal boşanma, duygusal boşanma ve finansal boşanma. Bize böyle öğretildi. Hukuksal boşanmayı tanımlamak kolay – evlenmiş olan bireyler, evlilik sözleşmelerine yasal olarak son verdiklerinde hukuksal boşanma gerçekleşir.
Aynı bireyler finansal kaynaklarını tamamen ayırdıklarında, boşanmanın finansal boyutu da tamamlanmış olur. Boşanmanın hukuksal ve finansal boyutları zaten genellikle eşzamanlı gerçekleşiyor.
Boşanmanın duygusal boyutu biraz daha karışık.
Hukuksal olarak boşandığı halde duygusal olarak boşanmamış çiftler olduğu gibi, duygusal olarak boşanmış olduğu halde hukuksal olarak hala evlilikleri süren çiftler de var.
Aynı evi, hatta aynı yatak odasını paylaşan ancak hiçbir duygusal alışverişi olmayan çiftler bunlar. Parmaklarında alyansları duruyor, ama sosyal olarak bir arada bulunmalarını gerektirecek ortamlar dışında ayrı çevrelerde, ayrı arkadaşlarla, ayrı hayatlar yaşıyorlar. Günleri ayrı ama zihinleri de ayrı. Aklınıza gelen örnekler vardır, eminim. Bu çiftlerin evliliklerini sürdürmeyi tercih etme sebebi bazen finansal, bazen alışkanlık, bazen cesaretsizlik, bazen o ne der, bu ne der kaygısı, ama çoğunlukla temelde, belirsizliğin yarattığı endişe.
Hukuksal olarak evli olup duygusal olarak boşanmış olmak, hukuksal olarak boşanmaktan çok daha zor, çok daha acı verici; hatta bazen bir işkence.
Bir de ayrılmış olduğu halde birbirinden kopamayan çiftler var. Duygusal boşanmayı tamamlamamış, duygusal bağları tamamen kırılmamış. Bu aralar çevrenizde boşandıktan sonra aynı kişiyle yeniden evlenen kaç kişi var? Veya hukuksal olarak evli olmadığı halde yeniden birlikte yaşamaya başlayan?
Bu noktada sorunlu alan dışarıdan bakıldığında evli görünüp evliliklerini doya doya yaşamayan, yaşayamayan çiftler. Bunun farkında olup evliliklerini herşeye rağmen devam ettirmeye karar veren çiftlere de sözüm yok. Ama ne yazık ki bazı çiftler duygusal olarak boşanmış olduklarının farkında değil. Sadece bir huzursuzluk, bir mutsuzluk hali bazen farkında olunan. Kendi kendine itiraf etmesi, kabullenmesi kolay bir durum değil bu; özellikle çocuk varsa. Bazen de taraflardan yalnızca biri durumun farkında oluyor. Konuyu konuşmak, Pandora’nın kutusunu açmak da cesaret istiyor, çünkü kırılacak, üzülecek değerli insanlar oluyor ortada. Bir de suçluluk duygusu var tabii.
Bana en çok sorulan sorulardan biri: “Eskisi gibi olabilir miyiz yine?”
Hayır.
Ama evet.
“Psikoloğunuz Evlilik Yanlısı mı?” başlıklı yazımda da belirtmiştim; ben bu konuda hep iyimserim. Yeter ki ibre birliktelikten yana olsun, yeter ki iletişim kanalları tam olarak açılsın, yeter ki Pandora’nın kutusu açılsın, yeter ki taraflar niyetli, istekli olsun. Tek taraflı ufak değişiklikler bile ilişki denklemini değiştirmeye yetiyor bazen. Yaralar sarılabiliyor, hayat kalitesi artıyor, eve yeniden huzur geliyor.
Anahtar kelime isteklilik.
Peki niye hayır, ama evet? Çünkü ortaya çıkan evlilik eskisi gibi görünse de kesinlikle eskisi gibi olmuyor; yeni ve farklı bir evlilik oluyor.
Bu da kötü bir şey değil.
Evliliğin hukuksal boyutu boşanma davası açılmadığı sürece kendiliğinden korunuyor zaten. Evliliğin duygusal boyutunu korumak ise sürekli emek istiyor…
Başta da söylediğim gibi, duygu boyutu biraz karışık!
Pandora’nın kutusu şeffaf olsaydı…
Geri bildirim: Yamalıbohça / Birleşmiş Aileler | Ahu Koseoglu, MSc